Acı Hayat!

Geçen sayıda John Steinbeck’in “Wayward Bus” adlı romanının “Aşk Otobüsü”nden “Tutku Otobüsü”ne dönüşümünün öyküsünü anlatmıştım. Bazı yazılar çok doğurgandır. “Tutku Otobüsü” de böyle bir yazı oldu.

Yazıyı okuyan sevgili “köşe komşum” Öner Ciravoğlu şaka yollu sitem etti: “Kitabın ilk Türkçe baskısının çevirmenini bulamadığını yazmışsın. Bana sorsaydın ya! O dönem Güven Yayınevi’nin çevirilerini Vahdet Gültekin yapıyordu.” İsmi duyar duymaz anılara daldım. Vahdet Gültekin’in adını çok iyi biliyorum. Anne-babamın kitapları arasında bu isme rastladığımdan eminim. Ama hangi kitaplardı onlar? İnternette şöyle bir dolaştım. Rahmetli Gültekin’in o kadar çok çevirisi var ki hangi birini hatırlasın insan? Sonra belleğimde asıl yer etmiş eserini buldum: Doğan Kardeş dergileri.

Annemin çocukluğundan benim çocukluğuma uzanan bir köprü… Dedeciğimin kırmızı kapaklı ciltlerle bir araya topladığı dergiler… Güneş sistemini anlatan çizimlerden karton kutularla yapılan oyuncaklara, şiir köşelerinden karikatürlere kadar dopdolu bir dünyaydı Doğan Kardeş. Ve Vahdet Gültekin imzası vardı dergilerde.

Biraz daha araştırma yapınca, bu kez de 4 Nisan 2003 tarihli Radikal Kitap’ta Celal Üster’in “Yeryüzü Kitaplığı” köşesinde Vahdet Gültekin’den söz eden bir yazı buldum. “Kim Çevirdi İskender’i?” başlıklı yazıda, Plutarkhos’un “Büyük İskender” kitabından söz ediliyordu. Şöyle diyordu Celal Üster: “… Sayfaların önüne baktım, ardına baktım, çevirmenin adını bulamadım. … Künyede dizgiyi yapanın adı bile yazıyordu, gel gör ki çevirmenin yerinde yeller esiyordu.” Sonra Üster kitabın önsözünün altında “V.G.” harflerinin yazılı olduğunu görmüş. Vedat Günyol mu acaba diye düşünürken yayınevini aramaya karar vermiş. Çevirmenin kim olduğunu sorduğu yayınevi sahibi, “Çevirmenin adına ne gerek var? Çevirmenin adı çoğunlukla yazılmaz!” gibi bir şeyler söylemiş. Önsözdeki V.G.’nin ise Vahdet Gültekin olduğunu açıklamış.

Celal Üster anlatmaya devam ediyor: “Anlaşılan, Plutarkhos’u Vahdet Gültekin çevirmişti. Peki, çevirmenin Vahdet Gültekin olduğu, kitapta neden belirtilmemişti? Dahası, önsözün sonunda, yazarın adı neden açık açık yazılmamış, neden yalnızca ‘V. G.’ denilmişti? Yalnızca basit bir ‘ihmal’ miydi bu; yoksa yayıncı, çevirmenin adının yazılmasında bir sakınca mı görmüştü? Anlamak olası değildi.”

Buraya kadar okuduklarınız aslında her zaman sözünü ettiğimiz konular. Çevirmenin ismi neden kapakta yer almaz? Bazı yayınevleri neden kitabın içinde bile olsa çevirmenin ismini belirtmekten kaçınır? Tamam, çevirmen yazardan rol çalmamalı elbette ama bari ismi geçse fena mı olur yani?

Şimdi bu kadar sözün üstüne, gelelim benim özür faslıma. Çevirmenlerin hakkını savunurken, bir çevirmene haksızlık etmişim: “Tutku Otobüsü”nün başarılı çevirmeni Seda Çıngay’a. Geçtiğimiz ayki yazıda Seda Hanım’ın ismini belirtmemişim. Bu hatamın “beşer şaşar” deyişi düşünülerek affedilebileceğini umuyorum. Seda Çıngay’dan özür diliyor, bu hatayı fark etmemi sağlayan değerli okurum ve meslektaşım Yiğit Yavuz’a da teşekkür ediyorum.

Okur katkılarından laf açılmışken, yine bir meslektaşım olan Gülnur Seyhanoğlu’na da çok teşekkür etmeliyim. Eskiden okuduğu bir söyleşiden anımsadıklarını benimle paylaşmış Gülnur Hanım; ben de sizlere aktarayım. Steinbeck’in “The Winter of Our Discontent” isimli romanı, ilk olarak 1962’de Altın Kitaplar tarafından Özay Sunar’ın çevirisiyle ve “Acı Hayat” başlığıyla yayınlanmış. Yayınevi yöneticileri bu kitabı o yıllarda “Hoşnutsuzluğumuzun Kışı” gibi bir isimle yayımlamanın kitabın satış şansını azaltacağını düşünerek uygun bir Türkçe isim aramışlar. Sonunda da aynı yıl çekilen ve Metin Erksan’ın yönetmenliğini yaptığı ünlü Türk filmi “Acı Hayat”ın ismini, başrol oyuncusu Ayhan Işık’ın önerisiyle romana vermişler. İlginç, değil mi?

 

“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Eylül 2011

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir