“İslami” yaprak sarması olur mu?

Teknik çeviride genellikle çevirmen köledir. Özellikle de “müşteri” çevirinin yapıldığı dili bilmiyor, ama bildiğini sanıyorsa… Zaten en tehlikeli “dil uzmanları” da bu kişilerdir. “Neden ’ya da’ kullanıyorsunuz da ‘veya’ kullanmıyorsunuz? Ben ‘veya’ istiyorum.” Hakikaten, neden kullanmıyoruz ki? “Ben burada ‘yeni bir dönemin kapıları açıldı’ diye yazdım. Ama çeviride ‘door’ filan göremiyorum.” Ah, elbette, ‘door’ olmalı mutlaka! İnanın bana, örnekler bu köşeye 5 ay yetecek kadar çoğaltılabilir. Tahmin edebileceğiniz gibi, çeviriyi meslek edinmiş biri olarak teknik çeviriden nef-ret e-di-yo-rum! Üstelik bundan utanmıyorum da. Zeytinyağlı yaprak sarmasını seviyorum diye etli sarmayı da sevmeye mecbur değilim ya!

Yukarıdaki gibi durumlarla karşılaşınca aklıma hep sevgili hocam Mehmet Rifat gelir. Derslerinden birinde, tek bir Türkçe cümleyi, anlamı hiç bozmadan kaç değişik şekilde söyleyebileceğimizi konuşmuştuk. Üstelik bu, “Ali okula gitmeden önce büyük bir bardak süt içti,” gibi basit bir cümleydi. Sonuç: Sanırım 10’lu sayılarda cümle üretmiştik. “Dil” denen şeyin bu kadar büyüleyici olmasına şaşmamak gerek. Keşke herkes böyle bir ders alabilse!

***

Elbette girişte bahsettiklerim, sözcüğü sözcüğüne çeviri anlayışının nefis (!) örnekleri. Bir de diğer türde örnekler var. Neşeli bir tavırla, “uçmuş” denen çeviriler. İki uçta gezindiğimizin farkındayım. Ama bu noktaya gelmemin bir nedeni var.

Oldum olası, çeviri kitaplarda “inşallah, maşallah, Allah” gibi İslam’a özgü ifadeler görmek beni rahatsız eder. Çok doğru yerlerde kullanılmış olsalar bile, örneğin Jack’in, Marilyn’in ya da Matakumba’nın bunları söylemeyeceğini bildiğim için yadırgarım açıkçası. Geçenlerde kardeşim “Suç ve Ceza”yı okurken aynı şeyi sordu bana. Onu da rahatsız etmiş. “Neden ‘Tanrı’ dememiş de ‘Allah’ demiş acaba?” diye sordu. Cevabım çok netti: “Bilmiyorum.” Aslına bakarsanız bu seçimlerin nedenini çok da merak ediyorum.

Şimdi bu yaklaşımı bir adım daha ileri götürelim. En son Georges Perec’in  “Bahçedeki Gidonları Kromajlı Pırpır da Neyin Nesi?” adlı kitabını okudum. Baştan sona gülümseyerek okuyacağınız, bildiğiniz kalıpları bir yana bırakıp kendi sistemini kuran, sadece eğlenceli değil, aynı zamanda da insanı “gerçekten, böylesi de mümkün” diye düşündüren bir kitap. Çevirmen Cemal Yardımcı’nın çevirisi de son derece akıcı. Tek bir yerde çok takıldım ama (s. 15): “Yüksek, Pek Yüksek Komutanlık (celle celaluhu) tarafından alınan karara göre…” İslam inancında Allah’ın yüceliğini dile getirmek için kullanılan bu “celle celaluhu”nun Perec’in kitabında ne işi olabilirdi? İfadenin Fransızcasını bilmiyorum, ama bu tercihin bir açıklaması olması gerektiğini düşünüyorum.

Haziran ayında yazar, çevirmen, akademisyen Tim Parks’ın 25 Nisan’da “The Observer”da yayımlanan “Çevirmenler Biraz Takdir Görmeyi Neden Hak Eder?” başlıklı makalesinden alıntılara yer vermiştik. Bunlardan biri de şöyleydi: “[Çevirmen] Her cümlede, yazara duyduğu sadık saygıyla, en ustaca yaratıcılığını bir araya getirmek zorundadır. Pisa Kulesi’ni alıp Manhattan’ın merkezine yerleştirdiğinizi ve herkesi kulenin doğru yerde olduğuna ikna ettiğinizi bir düşünün; işte yapılan iş budur.”

Bu benzetmeden yola çıkarsak, “celle celaluhu” deyince Pisa Kulesi’ni İstanbul’un göbeğine yerleştirmekle kalmayıp, tepesine bir kubbeyle alem yerleştirmiş gibi olmuyor muyuz? Bu kişisel görüşüm elbette. Dille birlikte kültürü de çevirdiğimizi düşündüğüm için bu tür yerelleştirmeler beni biraz rahatsız ediyor.

Cemal Yardımcı, daha önce yine Perec’in “Kayboluş” adlı romanını da çevirmiş ve bu roman epey tartışma yaratmıştı. Ayrıntıları burada vermemiz mümkün değil, ama Cemal Yardımcı’nın çevirisinin arkasında durup, verdiği her kararın nedenlerini açıklayabilecek kadar bilinçli bir yaklaşımının olduğu apaçık.  Dolayısıyla “celle celaluhu” için de bir açıklaması olduğundan eminim.  Sıradaki hedefim (tabii kabul ederse) Cemal Bey’le küçük bir söyleşi yapmak. (Bir de kitabın isminde neden “pırpır” sözcüğünü tercih ettiğini soracağım elbette.) Umarım renkli bir sohbetin izlerini gelecek sayılarda sizinle paylaşabilirim.

  • “Bahçedeki Gidonları Kromajlı Pırpır da Neyin Nesi?” Georges Perec, çeviren: Cemal Yardımcı, Metis Yayınları, İstanbul, Haziran 2010

 

“Lafı Çevirmeden köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Ağustos 2010