Bellek gülümsetir bazen

Çevirmen dediğiniz kişi aklını peynir ekmekle yemiştir. İşte kanıtı: “O kadar bunaldım ki çevirilerden, cümlelerden, sözcüklerden… Hepsini değiştirmek istiyorum. ‘Sözgelimi’ yerine ‘gözgidimi’ yazmak geliyor içimden mesela. Ya da bütün ‘emisyon’ları ‘epilasyon’ yapayım, dünya da kurtulsun ben de kurtulayım. ‘Gereksinim’ demeyeyim, ‘foregzampıl’ yazayım onların yerine. Anlaşılmaz bir şey çıksın ortaya. Sonra bunu bulmaca kitabı olarak basalım.”

Nasıl ki bazen doktor hasta bakmaktan, kamyon şoförü yollardan, öğretmen derslerden bıkar, çevirmen de elbette sıkılır yaptığı işten. Aksini söyleyene inanmam zaten. Tahmin ettiğiniz gibi, yukarıdaki yazı bendenize ait. Bundan iki yıl önce yazmış, sonra bilgisayarın ücra bir köşeciğinde unutuvermişim. Dün bulup gülümseyerek okudum. İnsan neler neler yaşıyor bir kitapla uğraşırken. Bazen o kadar bunalıyor ki gözünün önündekini bile görmeyiveriyor.

Çok satan kitapları en popüler oldukları dönemlerde okumuyorum genellikle. Böylece olumlu ya da olumsuz görüşlerden kendimi olabildiğince sıyırıyor, ortalığın biraz durulmasını bekliyorum. Bazen bu bekleyiş sırasında zavallı kitap rafta unutulup kalıyor. Araya onlarca, yüzlerce kitap giriyor, zaman geçiyor, sonra bir gün o kitabın bana göz kırptığını hissediyorum. “Haydi Abbas, vakit tamam” der gibi alıyorum kitabı elime.

Geçen ay yine böyle bir durum oldu, ama bu kez epey gecikmişim okumakta. Frédéric Beigbeder’in “Aşkın Ömrü Üç Yıldır” adlı kitabından söz ediyorum. Elimdeki, kitabın 2002 baskısı. Yani neredeyse 9 yıl beklemiş, bu sırada dört taşınma yaşamış, yine de sabretmiş bir kitap.

Son derece akıcı, tespitleriyle insanı yerden yere vuran, kâh gülümseyerek kâh hüzünlenerek okuduğunuz bir kitap “Aşkın Ömrü Üç Yıldır”. Ama bir cümlesiyle insan gülümsemenin ötesine geçip kahkaha atıyor: “Bundan sonraki tüm buluşmalarınız, burnuna kadar hamile olan biçimsiz ve mütebessim bir avukatın huzurunda gerçekleşecek.” (Doğan Kitap, Mayıs 2002, 28. baskı, s.41)

Cümleyi birkaç kez okudum. Bir espri olabileceğini düşündüm. Oysa bütün bölüm “boşanma” konusuna ayrılmıştı ve hiç de komik değildi. Hatta kitabın en duygusal kısımlarından biriydi. O zaman nereden çıktı bu “burnuna kadar hamile” meselesi?

Sular seller gibi Fransızca bilen arkadaşlarıma danıştım ve öğrendim ki günlük dilde “être enceinte jusqu’aux yeux” (gözüne kadar hamile) diye bir kullanım varmış. Biraz daha araştırınca “boynuna/kulağına/burnuna kadar hamile” gibi kullanımların da olduğunu öğrendik. Yani “karnı burnunda”! Ne kadar sevimli bir benzetme, öyle değil mi? “Geçenlerde İpek’i gördüm, kulağına kadar hamileydi!” / “O da bir şey mi? Seda gözüne kadar hamile!”

Kitabın çevirmeni Renan Akman son derece deneyimli bir isim. Bütün kitabı mükemmel bir şekilde çevirip de bu cümlede takıldığını düşünmek çok mantıklı gelmiyor olabilir. Ama inanın bu mümkün. Çünkü bazen çevirmen öylesine iç içe geçiyor ki metinle, gözünün gördüğünü unutup aklından doğrusunu okuyuveriyor.

Yıllar önce, yeni mezun ve oldukça deneyimsizken, boyumdan büyük bir işe girişip bir tarih kitabı çevirmiştim. Uzun ve zorlu bir sürecin ardından çeviri bitti, son okumamı yaptım ve yayınevine gönderdim. Aradan yaklaşık 15 gün geçti ve yayınevinin editörlük desteği aldığı değerli bir tarih hocası, çeviride yaptığı düzeltmeleri gönderdi bana. Bu düzeltmelerden biri, gözlerimin yuvalarından uğramasına neden oldu. Cümlede geçen “bribe” (rüşvet) sözcüğünü ben “tribe” (kabile, boy, kavim) olarak okumuş ve cümleyi buna göre çevirmiştim. Bu iki sözcük birbiriyle tamamen ilgisiz gibi görünüyor, ama beynim “tribe”ı o cümleye kabul ettirmişti bir şekilde. Çeviriyi iki kez okumama rağmen!

Elbette yıllar geçtikçe insanın hem deneyimi artıyor hem de sezgileri güçleniyor. Bu tür olaylar da insanı gülümseten anılara dönüşüyor. Geçenlerde akademisyen bir arkadaşımın bilinç hakkında konuşurken söylediği o nefis cümle gibi: “Belleksiz bilinç imkânsızdır.”

Ve çok şükür ki çevirmeni kurtaran dikkatli editörlerimiz var. “Aşkın Ömrü Üç Yıldır” kitabının künyesine özellikle baktım. Tahmin etmişsinizdir; yayına hazırlayanın ismi belirtilmemiş.

“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Şubat 2011

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir