Zihnimizdeki paketler

Bu aralar yeni bir eve taşınma telaşındayım. Bir yandan insanın ruhunu sıkan bir dağınıklık, diğer yandan yeni bir başlangıcın heyecanı… Ama en çok, etrafa saçılmış koliler, paketler, poşetler çekiyor ilgimi… İçinde bana ait eşyaları, bakış açılarını, anıları, umutları barındıran paketler bunlar. Tıpkı zihinlerimizdeki paketler gibi…

Çeviri konusunda da “paketlenmiş” algılarımız var. Geçen sayıdaki yazıda Akşit Göktürk’ten bir alıntı yapmıştık: “Anlamın yabancı bir dilden tanıdık bir dile aktarılması değildir çeviri yalnız.” Fakat çevirmenin ve yayınevinin “paketlenmiş” algısı böyle değilse, okurun karşısına çıkan kitap da eleştiri oklarına hedef olmaktan kurtulamıyor.

***

Masamın üzerinde, Timaş Yayınları’ndan çıkan “Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri” adlı kitap duruyor. Yazar Danell Jones, Woolf’un yazarlık dersleri verdiği bir sınıf ortamı kurgulamış. Kitabı hazırlarken de yazarın eserlerinden, mektuplarından, makalelerinden yararlanmış. Eserin çıkış noktası çok ilginç ama çeviriyi görünce insanın heyecanı sönüveriyor. Belli ki “paketlenmiş” algı yine karşımızda: “Sözcüğü sözcüğüne çeviri”…

Söylemek istediğimi birkaç örnekle açıklayayım.

“Bence çok doğru ve işte nedeni: Woolf ve arkadaşları için çok önemli olan bir şey vardı, o da üretken fikirlerin ortaya döküldüğü ve paylaşıldığı ortamda bulunmak.” (s. 11)

Bu cümlenin İngilizce yapısını tahmin etmek çok kolay, çünkü bu ifade Türkçe değil. Şöyle bir cümle kurduğunuzu hayal edin: “Sana çok kızıyorum ve işte nedeni: Fazla alıngansın.” Ne güzel sözcüklerimiz vardır oysa, “çünkü” gibi… Noktalama işaretlerimiz vardır okumayı kolaylaştıran, metinleri daha anlamlı kılan…

Bir başka örnek verelim.

“Aphra Behn’in 17. yüzyılda yazdığı kitaplardan yaratıcılığını kullanarak para kazanabileceğini öğrendiği için ona minnettardı.” (s. 28)

Elbette insan cümleyi birkaç kez okuduktan sonra verilmek istenen mesajın ne olduğunu anlıyor. Fakat amacımız duraksamadan, takılmadan, tadını çıkararak okumak değil miydi?

Ve yorumsuz örnekler…

“Zavallı yaşlı Rupert Brooke’a yapılanlar kendisine yapılsa dayanamazdı, o Birinci Dünya Savaşı’nda öldükten sonra onu parlak, yepyeni ve hassas bir kahramana çevirmişlerdi ki bu, hiç kimse için iyi olmamıştı.” (s.35)

“Onlara sordu T.S. Eliot’ın muhteşem şiiri Çorak Toprak’ı (the Waste Land) baskıya benim hazırladığımı biliyor muydunuz diye sordu.” (s. 69) (Bu şiir yıllar önce Suphi Aytimur tarafından “Çorak Ülke” başlığıyla dilimize çevrilmişti.)

“Bayan Ramsey’in ertesi gün deniz fenerine götüreceği, onu oğlunun ve bekçinin duygularını, hayatlarının darlığını hayal etmeye sevk eden çorapları örmeyi bitirmekten endişe duyduğunu fark ediyoruz.” (s. 105)

***

Bir de “Madam Dalloway” sorunu var. Virginia Woolf’un en ünlü eserlerinden biri olan “Mrs. Dalloway” İletişim Yayınevi tarafından 1989’da Tomris Uyar çevirisiyle dilimize kazandırıldı. Timaş çevirmenlerinin ise bu kitaptan sürekli “Madam Dalloway” diye söz etmelerinin nedenini anlayabilmiş değilim açıkçası.

Kitaptaki yazım hatalarından, noktalama sıkıntılarından söz etmeye ise yerim kalmadı.

***

Bütün bunları yazarken elbette niyetimiz kimseyi “dövmek” değil. Fakat çeviri, bir ekip çalışması gerektirir. Çevirmen başrol oyuncusudur belki ama kitabı yayına hazırlayan kişi de çevirmenin gözü-kulağıdır. Herkes hata yapabilir. Önemli olan, bir kişinin görmediklerini, bir başkasının görebilmesidir. Çünkü okur, bir kitaba para, zaman ve emek harcar. Bunların karşılığını almak da en doğal hakkıdır. Zihnimizdeki paketlerden kurtulmak, belki de okura hak ettiğini vermemizi sağlayacaktır.

  • Akşit Göktürk, “Çeviri: Dillerin Dili”, Çağdaş Yayınları, Ekim 1986
  • Danell Jones, “Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri”, Timaş Yayınları, Mayıs 2008

“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Eylül 2008