Ayağımızı üç kere yere vurup…

– dikkat: duygu ve duygusallık içerir –

Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür.  Oysa yıllar sonra da aynı canlılıkla hatırlamak istediğim anlar var. Boz(ul)madan saklamaya çalıştığım hatıralar. Daha doğrusu, o anlarda hissettiğim duygular. Çünkü olayları bir şekilde kaydetmek mümkün. Hele ki bu devirde… Fakat duyguları muhafaza edebilmenin bilebildiğim tek yolu yazmak. Tam olarak bu nedenle yazıyorum ben de.

Bugün bir söyleşimiz vardı. Dışarıdan bakınca, amaç kitap imzalamak. İçeriden bakınca ise bambaşka bir yere gidiyorum. Kaybetmek istemediğim şey de tam olarak bu. Gittiğim o yerde gördüklerimi, hissettiklerimi saklamak istiyorum.

Dünyanın seyrini değiştirecek şeylerden bahsetmedik elbette. Bilinmeyen bir şey de söylemedim. Anlattığım şeylerin bin katını bilen harika insanlara, zaten bildiklerini kendi sözcüklerimle anlatmaktan başka bir şey yapmadım. Ve sanırım önemli olan da bu. Ancak böyle çoğalabiliyoruz. Hoyrat zeminlerden uzaklaşmak ancak böyle mümkün olabiliyor. Bölüşerek. Konuşarak. Dinleyerek. Birlikte düşünerek. Sözcükleri paylaşarak. Öğrenerek. Zarafetle. İçtenlikle.

Ben bu akşam samimi, zarif, duyarlı, güzel insanlarla birkaç saat paylaştım. Kimsenin kimseye ders vermeye çalışmadığı bir ortamın huzuru içinde… Zaten kendimizi kime kanıtlamak zorundayız ki kendimizden başka? Benim vicdan tanımım bu. Kendimi kendime kanıtlama çabası. Varoluşun özündeki o hakikate yakınlaşma çabası. Ardımda bir harabe bırakmadan yol alma çabası. Tekâmül çabası. Ve aslında her birimiz birbirimizin bu çabasına farkında olarak ya da olmayarak omuz veriyoruz veya köstek oluyoruz. Hoyrat olmamak işte bu yüzden önemli.

Sokağa çıktığımızda, işe gittiğimizde, gündelik telaşlara düştüğümüzde bu noktadan çok çok çok uzaklaşıyoruz. Daha doğrusu öyle zannediyoruz. Oysa vicdan, dairenin merkez noktası. Ve biz o daireyi kuşatan çemberin hangi noktasında olursak olalım merkeze eşit mesafedeyiz. Fakat sırtımız dönük olabiliyor bazen. Olsun. Yüzümüzü merkeze döndüğümüzde aydınlık bir şeyler görebiliyorsak, hakikat değil midir bu?

Bugün bu güzel insanlar bana bu aydınlığı hissettirdi. Unutmamak için çok sebebim var.

Gökkuşağının ardındaki ülkeye doğru gidiyoruz. Ayağımızı üç kere yere vurup diyoruz ki “Hakikat gibisi yok. Hakikat gibisi yok. Hakikat gibisi yok.”