Marifet iltifata tabi olsun

“Çevirmen” denen kişinin, ne menem bir “eli kalem tutan” olduğunu anlatmaya niyetlendim. Okuduğum çeviri kitapları düşündüm. Düşük cümleler, tutarsız paragraflar, biçem yoksulluğu, keyifsiz okumalar… Öte yandan da, damağımda ve dimağımda nefis tatlar bırakan çeviriler… Bir formülü yoktu bu işin. Ve beş parmağın beşi de bir değildi kuşkusuz.

Bunları düşünürken, ilk yazının konusu kendiliğinden avucuma düştü.

***

Lester R. Brown’ın TEMA Vakfı tarafından yayımlanan “Plan B 3.0” adlı kitabının imza gününe çağrılıydım. Kitapları onlarca dile çevrilen bu ünlü çevrebilimci, son kitabını Türkçeleştiren çevirmenle “mutlaka” tanışmak istiyordu! Tokalaşmak üzere elimi uzattım ama Lester beni kucaklayıp öptü. “Çok teşekkür ederim,” dedi. “Bu kitap benden çok senindir.” Ardından Hayrettin Karaca ile çevirmenin işinin ne kadar zor ama önemli olduğundan dem vurduk.

Bütün bunlara şaşırmadım dersem yalan olur.

***

Özenli okurlar, bu şaşkınlığımın nedenini tahmin edebilir sanırım.

Kaç yayınevi, çevirmenin ismini kitap kapağında vurguluyor?

Marifet, iltifata tabi olabiliyor mu?

Çevirmen, ek iş yapmasına gerek kalmadan hayatını kazanabiliyor mu?

Nitelikten çok niceliğe önem veren yayınevleri, çeviri işlerini kısacık sürelere sığdırmaya çalışıyor mu?

Okurlar kitap alırken çevirmenin ismine dikkat ediyor mu?

Üzerinde uğraşılan, gece uykuları kaçıran tek bir sözcüğün bile gerçek bedeli ne olabilir?

“İyi çevirmen”in bir ölçütü var mıdır?

Bir çevirmen olarak, kendimi kim bilir kaçıncı kez, mesleğimi sorgularken buldum.

***

Kimdir çevirmen? “Kaynak dil”den “erek dil”e aktarım yapan kişi midir? Bir (yeniden) yaratıcı mıdır? Bir “sözlük delisi” midir? Kendisinden bir şeyler katabilen kişi midir yoksa sadık olan mıdır?

Akşit Göktürk, “Çeviri: Dillerin Dili” adlı kitabında şöyle diyor: “Anlamın yabancı bir dilden tanıdık bir dile aktarılması değildir çeviri yalnız. Her dil, belli bir kültürün göstergeler dizgesiyle, belli uzlaşımlar, töreler, davranışlar, değer ölçüleriyle, kısacası somut insan yaşamıyla içiçedir. … Başka dillerin tanımladığı başka dünyaların tanıtılmasıdır çeviri bu yönüyle.”

Çevirmen, kitabın art arda dizilmiş cümlelerden ibaret olmadığını bilir, bilmelidir. Satırların arasındaki duyguları, göndermeleri, tercihleri görebilmeli, hatta sezebilmelidir. Dahası, bunları kendi diline aynı “lezzette” aktarabilmelidir.

Okura düşen ise, bu başka dünyaları kendisine en iyi tanıtan çevirmenleri ve yayınevlerini tercih etmektir. Bir çeviri kitabın “lezzet”ini yorumlayabilmeli, kıyaslayabilmeli, eleştirebilmelidir. Aksi takdirde, anlaşılmaz çevirilerden, buram buram “yabancı” kokan metinlerden, “beni okuma” diye çığlık atan paragraflardan şikayet etmeye hakkımız olmayacak.

“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Ağustos 2008