Bunaldığımda, sıkıldığımda, üzüldüğümde derdimin birkaç dermanı vardır. Bunlardan biri bol bol Beethoven ve heavy metal (evet, bildiğiniz “ağır” metal) dinlemek, bir diğeri ise kitaplığımı düzenlemektir. Bu kitaplık düzenleme işi bazen çok uzun sürer. Örneğin şu anda kitaplarımın bazıları çalışma odamda yerlere dağılmış durumda. Herhalde birkaç hafta daha böyle sürecek bu durum. Ara sıra masamdan kalkacak, yerdeki kitaplarımı okşayıp koklayıp temizleyip raflara kaldıracak, sonra başka kitapları yere indirip biraz da onlarla uğraşacağım.
Kitaplık düzenlemenin bir yararı daha var: hatırlamak. Hele dergiler söz konusu olunca bu daha da önemli. Yıllar önce önemli bulup işaretlediğim makaleleri, söyleşileri, kısa öyküleri yeniden okuyor; kiminin hükmünün kalmadığına karar veriyor, kiminden yine aynı keyfi alıyorum. Şarkılardan fal tutar gibi dergilerden fal tutuyorum. Bu ay sizi de bu fala ortak etmek istedim. Bakalım neymiş halimiz, nasılmış falımız…
***
Gözlerimi kapatıp parmaklarımı dergilerin üzerinde dolaştırdım ve nispeten yakın tarihli bir “Varlık” dergisini yakalayıverdim (Temmuz 2009). Derginin bu sayısını saklamamın pek çok nedeni varmış, görünce hatırladım. Raif Özben’in, sevgili “köşe komşum” Öner Ciravoğlu’nun şiirlerini ele alan incelemesi; okuldaki favori hocam Mehmet Rifat’ın “Roman Kişileri ve Adları” başlıklı yazısı; “21. Yüzyılın Şiir, Öykü ve Romanını Kimler Yazıyor?” konulu araştırma… Ve ve ve Onur Behramoğlu’nun Tozan Alkan’la yaptığı söyleşi.
***
Üniversitedeyken “Metis Çeviri” bizim için çok önemli bir yayındı. Daha doğrusu biz derginin son dönemlerine yetişmiştik ama eski sayıların peşinden koşar dururduk. Fakat bazı konular ve yazılar asla eskimezken zaman da akmaya devam ediyor ve “güncel”i yakalamak, yeni sesler ve yeni fikirler duymak istiyor insan. Maalesef “Metis Çeviri”den sonra aynı niteliklere sahip, uzun ömürlü bir yayına rastlayamadım. Bunun yerine çeşitli edebiyat dergilerindeki çeviri köşelerini, çeviriyle ilgili yazıları takip etmeye çalıştım. Bu ülkede yayıncılık zor, biliyorum. Hele dergicilik daha da zor, farkındayım. Yine de birilerinin çıkıp da bu işi başaracağına inanıyordum.
Bir gün Beyoğlu’ndaki bir kitapçıda raflara bakarken “Ç.N.” adlı bir dergi gördüm. Ve inancımın boşa gitmediğini anladım. Çevirmen ve şair Tozan Alkan işte bu derginin yayın yönetmeni. “Varlık” dergisinde Onur Behramoğlu’na verdiği söyleşide şöyle diyor Alkan: “…Aslında sadece bazı şairler, yazarlar değil, okuduğumuz her kitap çevirmeniyle de yer etmelidir belleğimizde. Yazara, şaire hak ettiği değeri bir başka dilde sağlayan kişi çevirmendir. Çeviriyle ilgili tanımları, özdeyişleri topladığım bir çalışmada, ‘Cehennem, şiir çevirmenleriyle doludur’ diye bir söze rastladım. Bizim kuşak, bizden önceki kuşaklar şu ünlü ‘Çevirmen haindir’ (traduttore, traditore) sözüyle büyüdü. Bu korkunç bir söz elbette ama ‘Cehennem, şiir çevirmenleriyle doludur’ çok daha korkunç! Yaşarken hainlikle cezalandırdığınız çevirmenin öteki dünyada da biletini kesiyor, onu cehennemlik kılıyorsunuz.”
Yine de bence bundan daha kötüsü var: Çevirmenin kendi kendisinin biletini kesMEmesi. Yaptığı işi ince eleyip sık dokuyarak didik didik etMEmesi. Yani çevirmen kendini parçalamadan, yormadan çalışıyorsa bence asıl hain odur. Ve bu hainler ihanetlerinin farkında bile olmazlar çoğu zaman.
“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Mart 2012