Gün bizim günümüzmüş

30 Eylül Dünya çeviri Günü’ydü. Böyle özel günler beni biraz bunaltır. Değerini bilemediklerimiz ya da yitirdiklerimiz içindir çünkü bu günler. Örneğin Dünya Kadınlar Günü, kadınların emek ve yaşam hakkı mücadelesinde yok sayılışlarının anılmasıdır aslında. Dünya Barış Günü, barışın olmadığı bir dünyanın eseridir. Anneler Günü bile, Anna Jarvis’in annesini kaybettikten sonra ortaya attığı bir gün değil mi? Dolayısıyla Çeviri Günü deyince benim aklıma tek gelen “bir günlük anımsama” oluyor. Hani sözü geçer birisi çıkıp da dünyadaki bütün özel günlerin kaldırılmasını talep etse tüm kalbimle destek vereceğim.

Ama madem Dünya Çeviri Günü diye bir şey var, geçenlerde okuduğum bir yazının özetini paylaşayım sizinle. Trusted Translations isimli bir çeviri blogu var. 12 Eylül tarihli yazıda şöyle bir soru sormuş blog yazarı: “Hemen hemen her alanda (disiplinde) dünyaca ünlü, unutulmaz, meslektaşlarının büyük takdirini kazanmış kişiler vardır. Bu kişiler yaşadıkları çağın ötesinde bir bilinirlik elde ederler. Ama çeviride böyle isimlere pek rastlanmaz. Neden?”

Yukarıda da belirttiğim gibi, bence Dünya Çeviri Günü diye bir günün olması bile bu sorunun cevabı aslında. Yine de Trusted Translations bu noktada umutsuzluğu bir kenara bırakıp, çevirinin gelişimine katkıda bulunmuş kişileri anmaya karar vermiş ve işe Anne Dacier ile başlamış.

Dürüst olayım, Dacier’i tanımıyordum, adını ilk kez bu blogda okudum. Tam adı Anne Le Fèvre Dacier olan bu Fransız çevirmen, edebiyat dünyasında Madam Dacier olarak tanınıyormuş. Çevirinin temel taşlarından biri olarak adlandırılan Dacier kimi kaynaklara göre 1647’de, kimilerine göre de 1654’te doğmuş. Yunanca ve Latinceden Fransızcaya yaptığı çevirilerle dünya edebiyatında önemli bir fark yaratmış ve klasik-modern tartışmalarında yeni bir çığır açmış.

Özellikle Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarını Fransızcaya ilk kez kazandıran Madam Dacier, edebiyatın ötesinde, kültürel ve dini tartışmaların da merkezine oturuvermiş. Özellikle Eski Yunan’daki çok-tanrılı inanç sisteminin ve “modern çağa” göre “müstehcen” yaşam biçimlerinin de tartışmaya açıldığı bir dönemde Homeros’un ahlaki açıdan öğretici bir yazar olduğunu öne sürerek bu büyük ustayı hararetle savunmuş.

Madam Dacier, Homeros’un yanı sıra Florus’tan, Sappho’dan, Aristofanes’ten çeviriler de yapmış. 1720’de Louvre’da hayata veda etmiş.

 

Yani bu kadın bir şeyleri değiştirmiş, bazı tartışmaları tetiklemiş, düşüncesini cesaretle savunmuş. Hem de 17. yüzyılda! Ve biz bugün hâlâ Dünya Çeviri Günü diye bir günü kutluyoruz.

 

***

 

Yazı, ancak cesur olanların uğraşabileceği bir iş. Beğenilmemeyi göze alarak yazacaksınız mesela. Emeğinizin karşılığını alamamayı, yanlış anlaşılmayı ya da farklı şekillerde yorumlanmayı, unutulup gitmeyi göze alacaksınız.

 

Ve kimileri de yine aynı şeyleri göze alarak çeviri yapacak. Çevirmen denecek onlara. Adları bir yerde çıkmayagörsün, herkesin söyleyecek bir sözü olacak. Bunların en klasiği de “beğenmedim” olacak. “Neden beğenmedin?” Net bir yanıt yok. Cümleler düşük, çeviri kokuyor, fazla sadık, fazla serbest, fazla ağdalı ve benzeri değil. Sadece “beğenmedim”.

 

Çevirmen denen bu kişiler emeklerinin karşılığı olmanın kıyısından bile geçmeyen ücretlerle çalışacaklar. Bazen telifsiz bile anlaşacaklar üstelik. Belki her kitapla birlikte ideallerinden bir adım daha uzaklaşacaklar. Bir süre sonra başka işler edinecekler. Meslekleri sorulunca hep yürekten “çevirmen” diyecekler ama işleri farklı olacak. Gecelerini verecekler çeviriye, hafta sonlarını. “Bir gün,” diyecekler, “kendi kitabımı yazacağım”. O zamana kadar belki Dünya Yazarlar Günü de çıkacak. Tabii böyle bir gün zaten yoksa… Ne de olsa yazarların hayatı da güllük gülistanlık değil.

Her şeye rağmen, teşekkürler Madam Dacier…

“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Ekim 2012

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir