Hasan Ali Toptaş’la konuşmak

Kimseyi gücendirmek istemem ama yazarlık atölyelerine her zaman kuşkuyla bakarım. Yazarlık öğrenilebilir bir şey midir, emin değilim. Hatta insan kendini ne zaman “yazar” sayar, bunun bir ölçütü var mıdır, onu da bilmiyorum. Bence asıl ihtiyacımız olan, “okurluk atölyeleri”. Neyi okuyup neyi okumayacağız? Bu anlamda kişisel kriterlerimizi biliyor muyuz? Okuduğumuz kitaptan beklentilerimiz neler? Her okuma bir yeniden yaratım mıdır? Aktif okur-pasif okur kavramları gerçekçi midir? Kitabın asıl sahibi kimdir – yazar mı, yoksa okur mu? Başka pek çok soru sorulabilir okuma konusunda. Ve “okumak” geliştirilebilir bir eylemdir.

Okurluk, kimi insanda da yazmaya dönüşür. Okuduğunu ciddiye alan, yazdığını da ciddiye alır. İşte “yazma” meselesini sormak için en ideal kişilerdir bunlar. Kime soralım mesela? Titizlenerek, özenerek, defalarca silip düzelterek, okurlarını bekleterek, kendisi de bekleyerek yazan Hasan Ali Toptaş’a. “Bana göre, yazmak, her türlü iktidarın etkisi dışında yapılan, çok özel bir şeydir. İktidar devlet olabilir, iktidar okurun eğilimi, eleştirmenin bakışı, editörün anlayışı olabilir. Yazar kalemi eline alıp eğildiğinde kağıdın yüzüne kendi gölgesiyle birlikte bunlardan birinin gölgesi de düşüyorsa, bana göre yazılacak olan metin daha baştan zedelenmiştir.” (Hasan Ali Toptaş, “Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız – Söyleşiler Kitabı”, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014, s. 21)

Sadece bu tanımlama bile, onlarca saatlik atölye çalışmasının verebileceğinden daha net bir fikir veriyor insana. Yazmak, ciddi bir iştir. Daha açık söylemek gerekirse, “ilham” denen o müphem kavrama bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir.

Yazın hayatına öykülerle başlayan Hasan Ali Toptaş, daha sonraki dönemde romana yönelerek “Gölgesizler”, “Bin Hüzünlü Haz”, “Kayıp Hayaller Kitabı” gibi yapıtlara imza atmış bir edebiyatçı. Üst üste yapıtlar veren biri değil. Çoğunlukla uzun aralarla yayımlanıyor kitapları. Sessizliği seven bir yazar.

Bu durumda, kısa süre önce yayımlanan “Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinden Daha da Yalnız” başlıklı söyleşi kitabını ilk anda biraz yadırgamamız doğal. Zaten Toptaş da bunu itiraf ediyor kitabın önsözünde: “Dikkatimi çeken ikinci şey de şu; ben haddinden fazla konuşmuşum. Yeryüzüne susmaya gelenler sınıfındanım diyen bir insanın, hakikaten, bu kadar konuşmaması gerekirdi.” (s. 9)

Ama iyi ki konuşmuş. Emrah Serbes’ten Latife Tekin’e, Semih Gümüş’ten Burcu Aktaş’a kadar pek çok ismin Toptaş’la yaptığı söyleşilerin yer aldığı kitap, başlı başına bir kaynak gibi.

Örneğin, “Kelime nedir?” diye soracak olsak, cevabını veriyor Toptaş: “Kelime dediğimiz işaretler, herhangi bir yere yan yana yazılabilen ve yalnızca gözle görülebilen şeyler değildir. Bir büyüsü vardır onların, bir giyinikliği, bir çıplaklığı, bir derinliği, bir karanlığı, bir aydınlığı, bir belirsizliği vardır.” (s. 17) Haydi bakalım, bunu okuduktan sonra bir kelime yazarken on kez düşünmez mi insan? Cümleleri bozup bozup yeniden kurmaz mı?

Bir soru daha soralım Hasan Ali Toptaş’a: “Ömür yazmakla geçince, kurguladığımız hayatın dışındaki ‘gerçek’ hayatın uzağında mı kalıyoruz?” Cevap veriyor: “Oturup aylarca, yıllarca bir romanın, bir atmosferin içinde yaşıyorsun, kendini unutuyorsun ya, çok kısa bir an için derim ki kendi kendime, dışarıda hayat gürül gürül akıp gidiyor, sen ne yapıyorsun… Çıkıp o hayata baktığımda harflerden başka çaremin olmadığını anlarım yine, geri döner, daha başka bir heyecanla harflerin arasına süzülürüm. Hatta daha başka bir çaresizlikle. İnsan en çok kendi yarattığı cehennemde rahat edebilirmiş, onun cenneti orasıymış gibi geliyor bana.” (s. 41)

Kendini, “Şehrazat ile Beckett’ın evliliğinden doğmuş bir çocuk” olarak tanımlayan Hasan Ali Toptaş, söyleşilerinde sık sık kısacık bir cümleyi vurguluyor: “Bilmiyorum.” Hatta şöyle diyor: “Aslında, itiraf edeyim, kendi yazdıklarıma ilişkin her türlü soruyu cevaplamak güç. Arada bir söylediğim bir şey var, o da şu; ben ne yaptığımı tam olarak bilmiyorum.” (s. 69) Böylesine bir içtenliğin sonucunda böylesine “yaşayan” öyküler ve romanlar çıkması bizi şaşırtmamalı. Çünkü “bilmeyen” bu yazar, belki de sırf bilmediği için kağıdın üzerine kendi gölgesinden başka bir gölgenin düşmesine izin vermiyor.

Peki ama yazarlar kendi romanları hakkında ne düşünürler acaba? “Biliyorsunuz, herhangi bir roman karşısında en perişan okur o romanın yazarıdır. Roman için birçok kurgu tasarlamış ve bazılarını denedikten sonra bunlardan birinde karar kılmıştır çünkü, onu yazarken de birçok sayfayı atmış yahut değiştirmiştir. … Dolayısıyla, zihni çıfıt çarşısı gibidir … Bu sebeple, yazarın kendi romanı hakkında söylediklerine pek kulak asmamalı aslında; roman ne diyorsa ona bakmalı.” (s. 239)

Sorulabilecek ne kadar çok soru var, yazmaya-okumaya-edebiyata dair. “Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız”, yazarlar ve yazar adayları için veya Toptaş hayranları için derlenmiş bir kitap değil sadece. Okurlara ve okur adaylarına, dilbilimcilere, eleştirmenlere, soru sormanın adabını merak edenlere de çok şey anlatıyor Hasan Ali Toptaş. Başta da yazdığım gibi, kendini “çok konuşmuş” olmakla eleştiriyor ama iyi ki konuşmuş. İyi ki bu konuştuklarının derlenmesine razı gelmiş.

Tamamen söyleşilerden oluşan bu kitabın içinde özellikle dikkat çeken bir de “sohbet” var. İki dost arasındaki (Latife Tekin-Hasan Ali Toptaş) bu sohbeti “dinlemek” istiyorsanız, “Picus” dergisi için yapılan “sözde röportaj”ı okumanızı öneririm.

“Ama bizim evde gülünmezdi, Latife. Gerçekten, hiç mi hiç gülünmezdi; hep somurtulur ve uzaklara bakılırdı. Benim çocukluğumda babam uzaklardaydı çünkü. Yıllar sonra döndü ama bu kez de ne varsa, o bakmaya başladı uzaklara. Çok az konuşurdu. ‘Öyle ya,’ derdi sadece. ‘Öyle ya,’ cümlesini değişik tonlara sokarak bize farklı farklı şeyler söylerdi.” (s. 38)

Hasan Ali Toptaş’ın suskunluğu, kendi ifadesiyle “bilmemesinden” belki de. Ve bu “bilmemek”, onu hayatın dışında tutup içine taşıyabilen bir filika. Üzerinde simsiyah harflerle “Gölge” yazıyor…

Remzi Kitap Gazetesi, Kasım 2014

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir