İki kitap âresinde

– Cemal Kafadar hocama selam-

Ne zamandır buraya uğramıyordum.  Araya yoğun mesai, birkaç ufak tefek hastalık, bir redaksiyon, bir tarihi roman, epeyce podcast-internet yayını, yeni başladığım bir çeviri (bence harika bir araştırma), üniversiteye yerleşmiş bir oğul, 28 sene sonra bir kez daha okumaya başladığım Kara Kitap, tencerelerce yemek, dağ gibi ütü (ki zaten evde kavga çıkmadan yapmamayı alışkanlık haline getirdim), Twitter ve Matchington Mansion bağımlılığım girdi filan diye değil aslında. Bunlar öyle ya da böyle hayatın rutini haline geldi. Bunların dışında yapabildiklerim, kendime çektiğim kıyaklar oluyor. Ve bu kıyaklar arasında siteye yazı yazmak yoktu.

Şimdi neden var? Çünkü çok heyecanlıyım ve ne yapacağımı tam olarak bilmiyorum. Kitabın çıkmasına sayılı günler var. Son okumaları ve düzeltmeleri yapmak, mizanpajı kontrol etmek, kapağı beklemek… Hepsi heyecan içinde oldu bitti ve artık geride kaldı. Şimdilik kapağı paylaşamıyorum ama şahane oldu. Ajansta çalıştığım için hep “logoyu bir tık [biz ona bazen başka bir şey diyoruz tabii] yukarı alalım, yazıyı büyütelim, sloganı değiştirelim” taleplerini duymaya alışkınım. Bu defa karşıma hazır yapılmışı çıktı ve “çok beğendim” dedim. Bu kadar. Soyadımdaki bir harfin düzeltilmesi (bildiniz, C!) dışında hiçbir değişiklik talep etmedim. Çünkü zaten çok güzeldi. Ne büyük rahatlıkmış!

Şimdi sadece bekleme (1 haftadan az kaldı) ve epeyce gizli tuttuğum için aile efradına anlatma kısmı var. Hatta Hürriyet’te çıkan yazıdan sonra benim pek uğraşmama da gerek kalmadı doğrusu.

Bundan sonra ne olacak? Vallahi bilemiyorum, çok acayip planlarımız var ama bakalım devamı nasıl gelecek… Siz kitabı alın, ben seve seve imzalarım. Sonrasına da sonra bakarız.

Ben şimdi beycağızımın “yeni kitaba başla, hadi başla” baskılarıyla uğraşacağım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir