Limonlu şiir ya da şiirli dondurma

Birkaç gün önce, çok değerli bir dostum o akşam neler yaptığını anlatırken “Bir arkadaşımla buluştum, şiirden ve siyasetten konuştuk,” dedi. Bu ikiliyi aynı cümle içinde görünce yadırgadım ilk başta. Şiir benim için öncelikle aşk demekti çünkü… Sonra düşündüm, aşk nedir? Aşk; bağlılık, özgürlük, mücadele, direnç, huzur, tutku, umut ve daha pek çok şeyden oluşan bir bütün aslında. Yani hayatın ta kendisi… Tıpkı şiir gibi… Şiirler değil miydi insanları sokaklara döken? Şiirler değil miydi vatana yazılan? Ve şiirlerle sevmemiş miydi şairler hem sevgililerini hem de vatanlarını? Evet, siyaset ve şiir… Ne kadar yakışıyorlar birbirlerine!

***

Aynı dönemde, çok sevdiğim bir başka dostumla şiirlere dalmıştık. Geceyi aydınlatıyordu şiirler. Kendimizce paylaşıyor, okuyor, düşünüyor, araştırıyorduk. Özellikle de Ezra Pound’a takılıp kaldık. Daha doğrusu, sevgili dostum “Bir Kız” şiirini bulunca, bu dizelerin çekim alanına girdi adeta.

Bir Kız
Ağaç ellerime girdi,
Özü kollarıma sızdı,
Büyüdü ağaç göğsümden aşağı
Uzandı kollar gibi dalları benden.

Ağaçlarsın
Yosunsun sen,
Menekşelersin üstünde yel esen,
Bir çocuksun şu kadar,
Ama saçma gelir âleme bunlar.

Ne yalan söyleyeyim, şiiri okuyunca “o kız” olasım geldi. Sırf bu kadar güzel tanımlanabilmek için… İngilizcesini okudum, aynı lezzetteydi. Büyülendim bu dizelerin sadeliğinden, saflığından, cesaretinden. Çevirenin ismine baktık: Bülent Ecevit. Şair Ecevit… Şiir ile siyaset yine buluşmuştu işte!

***

Oldum olası şiir çevirilerine temkinli yaklaşırım. Başka bir dildir şiir. Bana hep limonlu dondurmayı anımsatır. Dilinizin üzerine bir parça limonlu dondurma aldığınız zaman, serinliği, hafif bir uyuşmayı, mayhoşluğu, belli belirsiz bir tatlı hissini, çıtır çıtır bir lezzeti yaşarsınız. Hem hepsi bir arada, hem de birbirinden ayrı. Şiiri de buna benzetiyorum. Bu yüzden de ancak şiir yazan birinin, yani şairin şiir çevirisi yapmasından yanayım.

Elbette bu konuda ahkam kesecek değilim çünkü ben şiir yazamıyorum. Fakat okuyorum, seviyorum. Sözcükler akıp gitsin, dondurmanın tadı hep dilimde kalsın istiyorum. Çok şey istemek mi bu acaba? Sanmam. Can Yücel, Eray Canberk, Adnan Özer, Bülent Ecevit, Cahit Sıtkı Tarancı gibi şair-çevirmenler yetiştiren bu topraklarda, sınırları aşıp gelen şiirlerin tadını çıkarıyorum. İstediklerimin, bir okur olarak beklediklerimin hepsine sahibim onlar sayesinde. Onlarla daha bir bütünleniyor dünyam.

***

Ve o şiir gecesini, Adnan Özer’in nefis çevirisiyle, bir Antonio Machado şiiri noktaladı. Dilimde limonlu şiir tadıyla…

Abel Martin’den Erotik Kafiyeler

Yelpazenin üstüne şöyle yazıyorum:
“Unutmak için seviyorum seni;
sevmek için unutuyorum.”

Boynunu yelpazeliyorsun,
ve bir şarkı şöyle diyor:
Tuz basarsan aşka, unutursun.

Akla sezadır aşk dediğin:
Yılını kendi bilir, gününü,
saatini ve ezgisini;
hatta aşığa
maşuğu bile yaratır. Tecrübe olmaz
aşk gelince, ki maşuğa
“varsın” demez hiç bu alemde.

  • Antonio Machado, “Seçme Şiirler”, Türkçesi: Eray Canberk, Adnan Özer, Vildan Başaran, Yön Yayıncılık, Nisan 1994

“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Ekim 2008

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir