Müebbet sözlük mahkûmları

İnsan arkadaş hatırına çiğ tavuk bile yer yemesine de, çevirmen olunca genellikle “Şu cümleyi bir çevirsene sana zahmet,” türünden taleplerle karşılaşıyorsunuz. Hatta bazen öyle cümleler çıkıyor ki, çiğ tavuğu tercih edebileceğinizi düşünüyorsunuz.

Dostlardan böyle istekler geldiğinde öncelikle “Nerede geçiyor, konu nedir, kim söylüyor bunu?” gibi sorular soruyorum. Çünkü “dayanaksız” çeviriler, tıpkı bilgisayardaki çeviri programlarının elinden çıkmış gibi oluyor. Bir sözcüğün zaman zaman 10-15 farklı anlamı varken, hangi bilgisayar programı doğru anlamı bulup çıkaracakmış şaşarım!

***

Birkaç ay önce bir dostum “Death is the road to awe,” cümlesinin anlamını sordu. Müebbet sözlük mahkûmları için kolay, anlamaya çalışanlar için zor bir çeviriydi. Meğer bu cümle bir filmde geçiyormuş. “The Fountain” isimli bu başyapıtı daha sonra ben de izledim. Filmin ana fikri; ölüme meydan okumak, hastalıkları yenmek, yani “bengisu”yu, âb-ı hayatı bulmak…

Filmin altyazı çevirilerine bakınca ise çevirmenin epeyce “deneme” yaptığını görüyorsunuz. Yeri geliyor “ölüm her şeye giden yol” oluyor (“awe” ile “all” sözcükleri karıştırıldığı için), yeri geliyor “ölüm huşua giden yol” oluyor. Hatta nasıl bir ölümse bu, “korkuya giden yol” bile olabiliyor. Yani ölüm ne yana düşer usta, yol ne yana diye sorası geliyor insanın.

Oysa filmi izlediğiniz zaman anlıyorsunuz ki her şey kabullenmekten ibaret. Ölüm karşısında duyduğunuz çaresizlik ve acı, onu kabullendiğiniz anda yok oluyor. Yani “ölüm kabullenişe giden yol” oluveriyor. Taşlar yerine oturuyor.

***

Kitap dünyasından da bir örnek verelim. Altın Kitaplar tarafından yayımlanan “mucize” kitap “Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten”, bir dönem pek çok kişinin ilişki rehberi olmuştu. Hatta zamanla bu Venüs-Mars meselesi neredeyse deyimleşti. Bu kitabın 139. sayfasında, “pratik” sözcüğü aynı paragraf içinde iki ayrı cümlede geçiyor. Birinci cümlemiz şöyle: “Bu yeni sevgi anlayışının en güçlü ve pratik yönü, bu farklı sevgi türlerinin karşılıklı oluşudur.” İkinci cümle ise: “Aşağıdaki altı bölümde on iki tür sevgiyi pratik açıdan tanımlayıp karşılıklarını anlatacağız.” Anlaşılan ortada “pratik” bir karışıklık var.

İngilizce “practical” sözcüğünün pek çok anlamı bulunuyor: Kullanışlı, elverişli, uygulamalı, deneyimli, pratik zekâya sahip… Bakış açımızı genişlettiğimizde ise karşımıza “yararlı, uygulanabilir, etkili” gibi anlamlar da çıkabiliyor.

Bu durumda, ilk cümledeki “pratik” sözcüğünün “yararlı”; ikinci cümledekinin ise “uygulamalı; örneklere ve deneyimlere dayandırılarak” anlamına geldiğini düşünebiliriz. Yani “pratik” deyip işin içinden çıkmakla yetinmemek gerekiyor. Özellikle yabancı kökenli sözcüklerde, anlamları doğru verebilmek daha da büyük önem taşıyor.

***

Gönlümden geçen şu: Çevirmenler olarak, hayal gücümüzü, bilgi birikimimizi, kavrayışımızı layıkıyla kullanalım. Müebbet sözlük mahkûmları olmayalım.

Okurlara da bir sözüm var: Size sunulanı övmek ya da yermek, sizin elinizdeki en büyük güç. İyi çeviriler okuma hakkınıza sahip çıkın. Çeviri, kabullenişe giden yol olmasın!

 

“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Aralık 2008

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir