Mutsuz son

İyi okur, seçicidir. Okumayı çok istediği bir kitaba başladığı an, dünyanın en mutlu, en heyecanlı insanı oluverir. Sevgiliye kavuşmak gibi bir şeydir bu hal… Sonrası ise bazen güzel bir aşk romanı olur, bazen de “Geç buldum, çabuk kaybettim,” şarkısı çalınıverir insanın kulağına. Birinci durum, her iyi okurun hayali; ikinci durum ise hayal kırıklığıdır. Beklenti içindeki iyi okurun öyküsünün mutsuz sonudur.

***

Bu durumun bir örneğini yaşadık geçenlerde. Aldous Huxley hayranı olan bir dostum, uzun süre “Ada” ve “Denemeler” adlı kitapları aradı. Tam da umudunu kaybetmişken, Beyoğlu Sahaf Festivali’nde her iki kitabı da buluverdi.

İlk önce “Denemeler”i okumaya başladı. Birkaç gün sonra beni aradığında, sinirden sesi titriyordu. “Böyle şey olmaz,” dedi, “bu bir rezalet.” (İyi okur, hayal kırıklığı yaşadığında sert tepkiler verir genellikle.) Kolay değil, bunca zamandır beklediğine kavuşmuştu ama tadını alamıyordu. Kitabı görünce ona hak vermemek olanaksızdı.

***

Kitabı şöyle bir karıştırdığınızda gözünüze ilk önce yazım hataları çarpıyor. Hatasız çeviri bulmak neredeyse olanaksızdır elbette. Fakat açtığınız her sayfada bir hata buluyorsanız, o kitap sahipsiz kalmış, deyim yerindeyse “dumanı tüterken” baskıya girmiş demektir.

Yine de yazım hataları bir süre sonra önemsiz görünmeye başlayabilir. Örneklerle açıklayayım: “Bilgisizliğin, kabalığın (philistinism) kültüre ödemesi gereken saygıyı kişilerin ikiyüzlülükle ödemeleri çokça istenebilecek bir durumdur.” (s. 31) Buyurun bakalım! Philistinism sözcüğünün “kabalık” olarak çevrilmesi başlı başına bir tuhaflık. Sokakta yanlışlıkla bir başkasına omuz atıp özür dilemeden geçer giderseniz bu kabalıktır. Oysa philistinism, sanatsal incelikten uzak olma, kültürsüzlük, estetik anlayıştan yoksunluk gibi anlamlar içerir.

Bir başka sorun ise “saygı ödemek”. İngilizcede “pay respect” ifadesi kullanılır. “Pay”, ödemek; “respect” ise saygıdır. İşte size “saygı ödemek”! Türkçede ise genellikle saygı göstermez miyiz? Ya da Türkçeye biraz saygı göstermek gerekmez mi?

Benzer bir örnek de “Yuva Tatlı Yuva”. (s. 108) İngilizcede çok yaygın kullanılan “Home Sweet Home” deyişi, Türkçeye çoktan “Evim, Güzel Evim” olarak girdi. Pek çok insanın küçümsediği, benimse özellikle çocukluk ve gençlik dönemleri açısından çok önemsediğim çizgi romanlara bile bakılırsa, bu kullanım görülecektir. Ama sözcüğü sözcüğüne çeviri (yani sözlük çevirisi) yapılırsa, elbette ortaya “tatlı yuva” çıkacaktır.

***

Bununla da bitmiyor kitaptaki sorunlar. Birkaç örnek daha verelim. Yılların “nasyonal sosyalizm”i, “milliyetçi sosyalizm” oluvermiş. (s. 149) ABD’nin nükleer silah projesi “Manhattan Project”, “Manhattan Tasarımları” olarak çevrilmiş. Öte yandan, İngiltere’nin projesi “Tube Alloys” ise olduğu gibi bırakılmış. (s. 196) Her ikisi için de bir dipnotla açıklama yapma gereği hissedilmemiş. “Tube Alloys”, çevrilmesi zor olduğu için mi öylece bırakıldı? Neden hiç değilse “Manhattan Projesi” denmedi de “tasarımları” sözcüğü seçildi? Okurun işi neden bu kadar zorlaştırılıyor?

Bütün bunları gördükten sonra, kitaptaki bir paragraf daha da önemli hale geliyor: “Okulda, teknik açıdan İngilizce diye bilineni öğrenirken, Shakespeare’in, o anda, tüm açıklamaları –özellikle açımlamaları- isteksiz boğazlarımızdan aşağı zorla tıkıştırılan bilmem hangi oyunundan bir bölümünü ‘kendi sözlerimizle’ anlatmamız istenirdi bizden. Böylece bir sıra küçük oğlan mürekkebe sarılır, ‘şimdi ipekli oyalanmalıklar yatar gardropta’yı ‘şimdi şık ipek giysiler yatar dolapta’ ya da ‘olmak ya da olmamak’ı ‘kendimi öldürsem mi yoksa öldürmesem mi acaba’ya çevirirdik güçlükle. … Aslında eğitmenin bize birer sıfır kendisine de, bize böylesine bir uygulama yaptırdığı için birkaç sıfır vermesi gerekirdi. Shakespeare’inkilerin dışında kimsenin ‘kendi sözleri’, Shakespeare’in anlatmak istediğini açıklayamaz.” (s. 57-58)

Yaptığım alıntıdaki yazım-noktalama hatalarını, cümle bozukluklarını, Shakespeare’den yapılan alıntılardaki tuhaflıkları bir kenara koyalım bir an için. Huxley’nin söylediğinde doğruluk payı var hiç kuşkusuz. Yazarın anlatmak istediğini hiç kimse tam olarak onun gibi anlatamaz. Çevirmenin çabası ise buna en yakınını bulmak olmalıdır. Yazara bu kadar uzak düşen bir kitapta böyle bir paragraf olması ne kadar düşündürücü, öyle değil mi?!

  • Aldous Huxley, Denemeler, çev. Ayseli Usluata, Assos Yayınları, Mart 1999, İstanbul

 

“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Aralık 2009

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir