Nasıl bulaştım ben bu işe?

Sliding Doors filmini hatırlayanlar vardır mutlaka. O noktada şu kararı değil de bu kararı verseydik ne olurdu? En “sıradan” dediğimiz hayatta bile akışı değiştiren (ya da akışı gerçekleştiren) bu tür anlar oluyor. Benim için ise garip/heyecan verici/ürkütücü/zorlu/inanılmaz bir süreç, “ustam, sevgilim” kocamın geçen yıl doğum günü hediyesi olarak bana bir kurs hediye etmesiyle başladı. 20 yıllık çevirmen/redaktör/editörüm. Dolayısıyla bir editörlük kursuna gitmem çok tuhaf gelebilir size. Ama o dönemde böyle bir değişikliğe, bir hava boşluğuna ihtiyacım vardı. Kursun ilk gününde, mesleğimi öğrenen hoca da şaşırdı. “Ne işiniz var ki o zaman burada?” diye sorunca, “Bilmem, delirmiş olmalıyım,” dedim. Güldük geçtik. Sonra olaylar çorap söküğü gibi geldi ve birkaç ay önce büyük (hakikaten büyük) yayınevlerinden birinin yönetici editörü arayıp “Şöyle bir fikriniz varmış, ben çok beğendim. Kitabı yazın, biz basalım,” dedi. Ve olaylar gelişti:)

4 yaşımdan beri okuyup yazıyorum. 11 yaşımdan beri yabancı dil delisiyim. Üniversitede ilk dilbilim dersine girdiğim günden beri dilin matematiğine hayranım. Anadilim hariç iki dil biliyorum sadece. Ama bilmediğim dillerin yapısal analizini yapmaya çalışmak gibi bir hobim var. Alfabelerini anladığım sürece tabii:)

Bütün bunları düşününce, çevirmen olmam doğal elbette. Fakat çevirmenliği gölge yazarlık gibi düşünmedim hiç. Olsa olsa yarı-yeniden-yazarlık diyebiliriz belki. Ama bir yandan da bunca kitap ve tam zamanlı iş arasında sıkışmış bir “ben” var. Ortaya çıkmak istiyor, kendi başına bir şeyler üretmek istiyor. Bunu da yaptım tabii. Bilgisayarım başlanmış ve bitirilmemiş öykülerle, roman taslaklarıyla dolu. Kimisi birkaç sayfa, kimisi birkaç cümle. Üniversitedeyken 100 küsur sayfayı tamamlamayı başarmıştım ama o da roman filan değil, günlük benzeri bir şey olmuştu. Hâlâ durur, arada okuyup gülerim. Bir de çocuk kitabı var, onu saymıyorum.

Kısacası, yayınevinden o telefonu aldığım gün, “Vay canına!” dedim. “Hayallerimi kendi başıma gerçekleştirecek zamanı, enerjiyi, cesareti bulamamaktan şikayetçiydim. Dışarıdan baskıyla, üstelik hazır bir yayıneviyle bal gibi de gerçekleştirebilirim.”

İşte böyle başladı. Ama beni nelerin beklediğini henüz bilmiyordum tabii. Onları da sonra anlatayım:)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir