Karpuz, kendinden tabaklı bir meyvedir.

Ödemiş’te geçen çocukluk yazlarımı giderek daha fazla hatırlıyorum; gözümde her şey daha detaylı ve daha renkli canlanıyor (yaşlanma alameti olabilir). Ufacık tefecik bir adam olan dedeciğim, her biri en az 6-7 kiloluk iki karpuzla eve gelirdi. Karpuzlardan biri ortadan kesilir, buzdolabına konup akşam yemeğine kadar soğutulurdu. Yemekten evvel uzunca bir bıçak alınıp karpuz önce kırmızıyla beyazının buluştuğu noktanın bir-iki milim içerisinden çepeçevre kesilir, sonra ortada kalan kısım kare şeklinde derin derin kesilerek küpler oluşturulurdu. Böylece kendinden tabaklı karpuz, kabuğunu soymaya hiç gerek kalmadan masanın ortasına yerleşirdi. Küpler bitip de bıçağın ulaşmadığı kısım ortaya çıktığında, karpuzun dibi kaşıkla sıyrılır, çekirdeksiz olduğu için daha da rahat yenirdi.  Fakat bütün bu kesme ve sıyırma işlemleri sırasında karpuzun bütün suyu da dibine inerdi. Ve eğlence o zaman başlardı.

“Annanneeee, karpuzun suyu ne güzel çıkmış bak, içsene!”

Anneannem bizi kıramaz, önce gözündeki gözlüğü çıkarıp kenara koyar, sonra kocaman karpuz kabuğunu alıp başına dikerdi. Ve o zaman karpuzun dibine vurup kabuğu neredeyse kadıncağızın kafasına geçirirdik. Bütün yüzü karpuz suyu içinde kalan anneannemle birlikte kahkahalarla gülerdik. Çünkü mevsim yazsa, Ödemiş’teysek, sofrada da o kalın muşamba varsa, yediklerimizi üstümüze ve etrafa dökmek serbestti. İstanbul’un kalburüstü çocukları, Ödemiş’te sokak serserisi olma ruhsatı kazanıyordu.

En başta dedim ya; karpuz, kendinden tabaklı bir meyvedir ve taaa annemin halasının 1940’larda başlattığı bu şaka için idealdir. Karpuzun kendinden tabaklı olması gibi, çevirmen de kendinden kaygılıdır mesela. Ne yaparsa yapsın hep başka bir alternatifin, daha iyisinin bulunabileceğini düşünerek çalışır. O zaman da çeviri gerçek bir işkenceye dönüşebilir. Bitmiyorsa, bundandır. Bilir ki basıldıktan sonra çevirisini dönüp okusa, bin türlü hata bulacak.

Yine de deneyimle sabittir: Çeviriye (kaygılı da olsa) son nokta konduktan sonra, çevirmen kafasına karpuz kabuğu geçmiş de yüzü serinlemiş gibi ferahlar. Kahkaha bile atabilir.

Evet, elimdeki çeviriyi birkaç hafta önce bitirdim. Ve evet, kendinden kaygılı bir çevirmen olarak kendinden tabaklı kocaman bir karpuz yemiş gibiyim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.