Şairin karnındaki anlam – 2

Mart ayında şiirden söz etmiş, asıl amacımızın Puşkin’in ünlü “şiir-romanı” Yevgeni(y) Onegin’in iki çevirisini (Yapı Kredi Yayınları ve Everest Yayınları) ele almak olduğunu söylemiştim. Şiire “dalmanın” zamanı geldi işte.

***

Öncelikle, her iki kitabın da basıldığı 2003 yılına dönelim. Radikal gazetesinde bu haber, “Bir Ayda İki Puşkin” başlığıyla duyurulmuştu. Olkan Özyürt imzalı haberde çevirmenlerin kitapla ilgili görüşleri yer alıyordu. Özetlemek gerekirse, Yapı Kredi Yayınları’ndan (YKY) çıkan “Yevgeni Onegin”in çevirmeni Azer Yaran, şiir çevirisinde veznin (ölçü) yansıtılamayacağını belirterek özgün kıtaların duruşunu temel alarak çeviriyi yaptığını söylüyordu. “Vezni çeviremeyeceğim için kafiye düzenine dikkat ettim” diye ekliyordu. Everest Yayınları’ndan (EY) çıkan “Yevgeniy Onegin”in çevirmenleri Kanşaubiy Miziev ile Ahmet Necdet ise, şiirin çevrilemez olmadığını, ama bir şair olmadan da çevirinin mümkün olmadığını belirtiyorlardı. Miziev’in dil bilgisinden, Ahmet Necdet’in de şiir kurgusundan yararlanmış, Puşkin’in yarattığı Onegin Kıtası’nı kullanmışlardı: On dört dize ve dörtlü duraklardan oluşan, abab/ccdd/effe/gg uyak şemasını izleyen kıta.

***

Şimdi kitaplarımızı elimize alalım ve hemen ilk farkı görelim: YKY’nin kitabının ismi “Yevgeni Onegin”, EY’ninki “Yevgeniy Onegin.” Yine Radikal’deki yazıya göre, Azer Yaran Rusça isimlerin çevirisinde “y”nin düşmesi geleneğine sadık kalmış; Kanşaubiy Miziev ise Türkçe imlâ kurallarına göre “y” sesinin yok sayılamayacağını belirtmiş. Bu konuda bırakın çeviri ya da dilbilimsel görüşü, okur olarak bile bir tercihim, görüşüm yok. İkisi de bana son derece olası, gerekçeleri de mantıklı geliyor. Kitapların sayfalarını karıştırdığımızda çok daha ciddi sorunlarla karşılaşacağız. O zaman “y”yi belki de hatırlamayacaksınız bile.

***

Kitabın birinci bölümündeki 30. kıtayla başlayalım: “…Severim çılgınlaşan genci,/Darlık, parıltı ve sevinci,/Hanım kıyafetlerini;/Ayacıklarını, ne ki/ Kuşkum var göreceğinizden/Rusya’da üç çift mevzun bacak./Üzgünüm, unutmadım bak,/Bir çift ayağı yine de ben…/Bugün bile aklımdalar,/Kalbimde hep o kaygı var.” (EY) Bu kadar övdüğüne göre, Puşkin için ayaklar önemli olmalı. O halde bir de YKY çevirisine bakalım: “…Seviyorum ben kabına sığmaz gençliği,/Ve kalabalığı, ve parıltıyı, ve sevinci,/Ve ölçülü biçili giyimini hanımların;/Seviyorum onların bacaklarını, ama kuşku duyarım/Baştan başa tüm Rusya’da üç çift mevzun/Kadın bacağına rastlayacağınızdan,/Ah! başaramadım unutmayı ben nice zaman/İki bacağı… Keder içindeyim, soğudum,/Anımsıyorum hep onları, ve düşümde bile/O bacaklar heyecan veriyor benim yüreğime.” 31. kıtada da bu ayak-bacak karmaşası devam ediyor. “Ah! Ayacıklar! Şimdi nerede?” (EY) ve “Ah, bacaklar, bacakcağızlar! neredesiniz şimdi” (YKY) Bir karar vermek gerek ama!

Bu sözcük farklılıkları kitabın ikinci bölümünde de devam ediyor. 3. kıtada “kilerci” (YKY) ile “çilingir” (EY), “kuş tüyü sedir” (YKY) ile “kanepe” (EY); 4. kıtada “pek tehlikeli bir deli” (YKY) ile “korkunç bir enayi” (EY); 5. kıtada “mason” (YKY) ile “zındık” (EY); 39. kıtada “tedirgin” (YKY) ile “heyecan[lı]” (EY). Altıncı bölümün 22. kıtasında, kahramanlarımızın arasında yaşanacak düellonun öncesindeyiz: “Birbirlerine karşı horozu kaldıracaklar/Ve uyluğa ya da şakağa nişan alacaklar.” (YKY) “Orda almalılar nişan/Birbirine acımadan.” (EY) Uyluk nereye gitti? Ya şakak? Acımamak nereden çıktı? Bu işi kim açıklayacak?

Elbette örnekler çoğaltılabilir ama yerimiz dar, işimiz çok. Çevirilerin birinde olup diğerinde olmayanlardan söz edeceğiz daha. Doğru okudunuz, hokus pokus gibi bir şey, bir var bir yok. Örneğin beşinci bölümün 25. kıtasında “sütanalar” bağırırken (YKY), birdenbire yok oluveriyorlar, geriye sadece “bağırma” kalıyor (EY). Üçüncü bölümün 18. kıtasında, bir tarafta görücülerin iki hafta gelip gittiği belirtilirken (YKY), diğerinde süre verilmiyor (EY). Birinci bölümün 35. kıtasında “mavi” duman yükselirken bacadan (YKY), diğer çeviride (EY) bu duman birden renksiz oluveriyor.

Değineceğimiz başka konular da var. Henüz çevirideki ciddi anlam farklılıklarından ve şiir-romanın okurun yüreğinde bıraktığı izden söz etmedik. Mayıs sayısında görüşmek üzere…

 

“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Nisan 2010

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir