İş Kültür Yayınları’nın Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi’ndeki her kitabın başında, Maarif Vekili ve Tercüme Bürosu’nun kurucusu Yücel’in 23 Haziran 1941 tarihli bir yazısı yer alır. Hümanizmanın temelinde sanat eserlerinin benimsenmesinin yattığını, bu eserler içinde en zengin alanın ise edebiyat olduğunu söyleyerek söze başlar Yücel. Sonra ekler: “Bunun içindir ki bir milletin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu kendi idrakinde tekrar etmesi; zekâ ve anlama kudretini o eserler nispetinde artırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır. İşte tercüme faaliyetini, biz, bu bakımdan ehemmiyetli ve medeniyet dâvamız için müessir bellemekteyiz. … Bu itibarla tercüme hareketini sistemli ve dikkatli bir surette idare etmek; Türk irfanının en önemli bir cephesini kuvvetlendirmek, onun genişlemesine, ilerlemesine hizmet etmektir.”
Hasan Âli Yücel’in kullandığı dil ve imla o dönemi yansıtıyor. Dolayısıyla herhangi bir yazım hatası olmadığını hemen belirttikten sonra, kısa süre önce duyurulan “Çeviri Hareketi” projesinden söz edelim. Farklı Kültürlerin Temel Düşünce, Bilim ve Sanat Eserlerini Türkçeye Çeviri Hareketi’nin öncülüğünü, T.C. Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu yapıyor. Kurumdan yapılan açıklamanın bir kısmı şöyle:
“Her kültürün zenginleşmesi; dinamizmini, yaratıcılığını ve özgünlüğünü koruyup sürdürebilmesi ve her zaman çağdaş kalabilmesi; kendi öz düşünce varlığını dikkate almak kaydıyla diğer bütün kültürlerin temel eserlerini kendi diline çevirmesine ve bunları özümleyebilmesine bağlıdır. (…) Bir bilim insanının ya da herhangi bir entelektüelin, birkaç yabancı dil bilse bile, alanıyla ilgili olarak dünyanın bütün dillerindeki, –en azından en çok eser bulunan önemli dillerdeki– bilinenlerini öğrenmesinin ne kadar zor, hattâ imkânsız olduğu açıktır. Bu durumda, bilinen ya da bilinmeyenlerin tespiti de, özgün ve yeni bilgi üretimi de zorlaşacaktır. Bu sorunun çözümü, ancak –Ortaçağ’da İslam Dünyası’nda ve Yeniçağ’da Avrupa’da örneklerine rastlandığı üzere– yoğun ve sistemli tercüme faaliyetleriyle, farklı kültürlerin temel düşünce, bilim ve sanat eserlerinin millî dile aktarılmasıyla mümkün olmaktadır. (…) 2011 yılı, Hasan Ali Yücel’in vefatının 50. Yıl dönümüdür. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, bu vesileyle, yukarıda anlatıldığı biçimde sistemli ve bilinçli bir tercüme hareketini yeniden başlatmayı kararlaştırmış; bir yatırım projesi hazırlayarak DPT’nin onayını almış ve gerekli ödeneği bütçesine koymuştur. (…) Türkiye’nin bilim ve kültür hayatına önemli katkılar sağlayacak olan bu projeye, kendi alanlarınızla ilgili olarak mutlaka Türkçeye çevrilmesi gerektiğine inandığınız temel eserlerin künyelerini ve ilgili diğer bilgileri, www.cevirihareketi.org adresindeki Kitap Öneri Formunu doldurmak suretiyle katkıda bulunabilirsiniz.”
(Elbette bu alıntıdaki her türlü ifade ve yazım yanlışı da söz konusu kuruma ait.) Açıklamanın bir bölümünde, gerek devlet eliyle yapılmış, gerekse özel sektörün yayımladığı çevirilerin de olduğu ama bunların yukarıda belirtilen hedefe ulaşmak için yetersiz kaldığı yazılmış. Çevrilecek eserleri belirlemek için üniversitelerden görüşler alınıyormuş.
***
Doğrusunu söylemek gerekirse çeviride nicelikten çok, nitelik sorunumuz olduğuna inananlardanım. Bugün herhangi bir kitapçının raflarına baktığınızda, farklı yayınevlerinin klasik dizilerini görürsünüz. Bu dizilerde Platon’dan İbn-i Arabi’ye, Kopernik’ten Nietzsche’ye kadar pek çok yazarın eserinin yanı sıra, sadece belirli bir alanda uzmanlaşmış kişilerin ilgileneceği eserler bile vardır. Peki ya kalite?
Böyle bir girişimde bulunulması elbette güzel. Ama sonuçlara bakmak gerek. Çünkü siyasetin dili olduğu gibi, dilin de siyaseti var ne yazık ki. En büyük kaygım, çeviri çabalarının siyasete kurban gitmesidir. Umarım yanılırız.
“Lafı Çevirmeden” köşesi, Remzi Kitap Gazetesi, Nisan 2011